Bir Dil Davası ve Türkçenin Sırları

Nihat Sami Banarlı, Türkçenin Sırları’nda sadeleştirme adı altında yapılan dil tasfiyesine karşı çıkarak Türkçenin imparatorluk dili kimliğini savunuyor.

Türk edebiyatı ve kültür hayatımızda iz bırakmış isimlerden biri de hiç şüphesiz Nihat Sami Banarlı’dır. O, yalnızca bir edebiyat tarihçisi değil; aynı zamanda bir hoca, bir idareci ve dil şuuru taşıyan gerçek bir aydındır. Banarlı’nın klasikleşmiş eserlerinden Türkçenin Sırları, bugün hâlâ güncelliğini koruyan bir dil meselesini ele alır: Türkçenin sadeleştirilmesi adı altında yürütülen tasfiyecilik.

Sadeleştirme mi, Tasfiye mi?

Banarlı’ya göre Türkçe, “sadeleştirme” adı verilen fakat gerçekte plansız, metotsuz ve iyi niyet taşımayan bir tasfiye hareketine maruz kalmıştır. Bu faaliyetler, “Öztürkçeleşme” ve “Arı Türkçecilik” gibi masum görünen isimlerle yürütülmüş; ancak dilin tabii gelişimi göz ardı edilmiştir. 1972 yılında ilk kez yayımlanan Türkçenin Sırları, bu sürecin Türkçeye verdiği zararları açıkça ortaya koyar.

Yazara göre bu çalışmaların asıl gayesi, Türk milletinin ilerlemesini engellemektir. Çünkü dil, bir milletin düşünme biçimi, hafızası ve ruhudur. Dil tahrip edildiğinde, kültür ve tarih şuuru da zayıflar.

İmparatorluk Dili Olarak Türkçe

Banarlı, Türkçenin sıradan bir millet dili olmadığını özellikle vurgular. Türkçe, bir imparatorluk dilidir. İmparatorluk dilleri, hâkim oldukları coğrafyalardan yalnızca vergi ya da mahsul almaz; kelime de alır. Ancak bu kelimeleri kendi gramerine, estetiğine ve ses yapısına uydurarak millîleştirir.

Dünya tarihinde bu özelliğe sahip dil sayısı oldukça azdır. Banarlı’ya göre yalnızca dört dil imparatorluk dili olabilmiştir: Latince, Arapça, İngilizce ve Türkçe. Bu dillerin ortak özelliği ise “özdil” olmamalarıdır. Nitekim Banarlı şu tespiti yapar: “Yeryüzünde hiçbir kültür ve medeniyet dili, özdil olma taassubuna kapılmamıştır.”

Dilcilik Nasıl Yapılmalıdır?

Banarlı, dilcilik meselesinde son derece nettir. Ona göre dilcilik; taassupla, bağnazlıkla ve cehaletle yapılamaz. Dilin ruhuna, zevkine ve dehasına ulaşmak gerekir. Türkçenin hem zengin hem de büyük ve millî bir dil hâline gelmesi bir zorunluluktur. Ancak bu, işi tersinden yapan kurumlarla ya da yüzeysel yaklaşımlarla mümkün değildir.

Yazar, bu noktada gerçek ilim ve fikir adamlarından oluşacak bir Türk İlimler Akademisi kurulmasını önerir. Bu akademide yer alacak kişilerin milletin güvenini kazanmış, ciddi ve donanımlı şahsiyetler olması gerektiğini savunur.

Yahya Kemal’den Bir Yol Haritası

Banarlı, Yahya Kemal’in Türkçe konusundaki görüşlerinden hareketle üç maddelik bir yol haritası çizer. Buna göre:

  • Şiirde, yaşayan Türkçeye girmemiş yabancı kelimeler kullanılmamalıdır.
  • Yaşayan Türkçeye girmiş kelimeler, Türklerin verdiği ses ve anlamla Türkçe kabul edilmelidir.
  • Gramerde, Türk milletinin cümle mimarisine sıkı sıkıya bağlı kalınmalıdır.

Dil, Din ve Milli Birlik

Banarlı, öztürkçecilik faaliyetlerinin arkasında daha derin ve tehlikeli hedefler olduğunu savunur. Ona göre bu hareketler, önce dili, sonra dini yıpratmayı amaçlamaktadır. Çünkü bir milleti ayakta tutan en güçlü bağlar dil ve inanç birliğidir. Bugün de kaybettiğimiz değerlerin başında; ortak dil, Türk Müslümanlığı ve milli tarih şuuru gelmektedir.

Yazar, dikkat çekici bir noktaya daha temas eder: Türkçeyi sadeleştirdiklerini söyleyenler, Avrupa dillerinden gelen kelimelere karşı ciddi bir hassasiyet göstermezken, Türkçeleşmiş kelimeleri hedef almaktadır.

Türkçeyi Kurtaracak Olan Anlayış

Banarlı, sadeleşmeye bütünüyle karşı değildir. Ancak sadeleşme; Türk milletinin dil zevkine, sesine ve mimarisine saygı duyan bir anlayışla yapılmalıdır. Türkçenin Sırları, yalnızca bir dil eleştirisi değil; aynı zamanda güçlü bir milli şuur çağrısıdır. Bu eser, Türkçeyi sevmeyi, korumayı ve yaşatmayı bir sorumluluk olarak hatırlatır.

Türkçenin Sırları

Nihad Sami Banarlı

Leyla ve Mecnun Yayıncılık, 2006

 

“Bir Dil Davası ve Türkçenin Sırları”

Metin Uygun

Yorum Yaz